Makaleler

Görüntüdeki sözcük dağarcığı ile dil yoksullaşması

Sekizinci sınıf Türkçe dersinde Hacivat ile Karagöz gölge oyunu işlenir. “Hacivat ile Karagöz diyaloğunu kendi cümlelerinizle tamamlayınız.” ödevlerden biridir. Ödev kontrolü sırasında öğretmen ile bir öğrenci arasında şöyle bir konuşma geçer:

Melek: Ödevimi yapamadım öğretmenim.
Öğretmen: Neden?
Melek: Soruyu anlamadım.
Öğretmen: Nesini anlamadın?
Melek: Diyalog sözcüğünü…
Öğretmen: Hiç duymadın mı? Aslında bilmen gerekirdi, değil mi?
Melek: Birkaç kez duydum ama anlamını unuttum, bilmiyorum.
Öğretmen: Anlaşılan o sözcüğü tam öğrenememişsin.
Melek: …

Son yıllarda Avrupa ülkelerinde yetişen gençler arasında yaygınlaşan bir dil problemiyle karşı karşıyayız. Melek’in yaşadığı da bunun bir örneği. Dijitalleşmenin veya sosyal medyanın gençler üzerindeki etkileri sıkça dile getiriliyor. Görünen o ki TikTok ve benzeri platformlar hayatımıza girdikçe, dil yetimiz ve becerimiz yavaşça geri çekiliyor. Gençler artık gerçek dünyanın yanında bir de ‘sanal vatan’a sahip ve zamanlarının büyük kısmını orada geçiriyorlar. Bu ortam, insanlar arası ilişkilerden, dilin çeşitli alanlarda kullanımından, kitap okumaktan, analiz yapmaktan ve düşünmekten uzaklaşmaya neden oluyor. Böyle bir atmosferde dilin kökten zayıflaması kaçınılmaz.

Sosyopsikolojik açıdan bakıldığında, sağlıklı bir dil ve kişilik gelişimi bu koşullar altında ne kadar mümkün olabilir? Sözcük kadrosu her geçen gün biraz daha kısırlaşırken, okuma ve yazma alışkanlığı yavaş yavaş ortadan kalkarken… Geriye kalan güdük bir dil, en çok duygu ve düşünceleri ifade etmede kendini ele veriyor. Dilbilimciler ve filozoflar, düşünme ile dil arasındaki yakın ilişkiyi boşuna vurgulamıyor. Dilin yozlaşması, sadece bireysel iletişimi değil, toplumsal huzuru da tehdit eder hâle geliyor. Bu nedenle birçok ülke, ana dil öğretimini güçlendirmek için ciddi kaynaklar ayırıyor.

Dikkat çekmek istediğim iki temel sorun var burada: İlki, birçok öğrencinin artık soyut kavramlarla düşünüp sentez yapamaması; ikincisi ise görüntüdeki, yani yüzeysel sözcük dağarcığı. Buna karışık dil kullanımı veya çifte yarım dillilik de eklendiğinde dil problemi ciddi boyutlara uzanıyor. Avrupa ülkelerinde yaşayan herkes mutlaka tecrübe etmiştir karışık dilin ne olduğunu: “Öğretmenim Arbeit’larımızı kriegen yapacak mıyız?” (Sınav kağıtlarımızı alacak mıyız?) ya da “Heft’imi sınıfta unuttum.” (Defterimi sınıfta unuttum). Türkçeyi yalnızca günlük dilde bu tür melez cümlelerle konuşabilen çocuklar, muhatapları ya Almanca ya da Türkçe hiç bilmiyorlarsa apışıp kalıyor. Hem Türkçeyi hem de yaşadıkları ülkenin dilini yeterince geliştiremeyen çocukların doğal olarak sözcük kadrosu da daralıyor. Sonuçta yüzeysel ve etkisiz (belki günü kurtaran) bir dil kullanımı yaygınlaşıyor.

Görüntüdeki kelime dağarcığı aslında üzerinde pek durulmamış bir konu. Gözlemlerime göre birçok öğrencinin sözcük kadrosu anlamını bilmedikleri ama kulağa tanıdık gelen çok sayıda sözcükle dolu. Bu sözcükler, derslerde geçtiği veya işlendiği halde özümsenmediğinden zihinde bir karşılığı yok. Belli ki “Bu kelimeyi duydum ama anlamını bilmiyorum” deneyimi giderek yaygınlaşıyor. Oysa çocuklar, yaşlarına uygun temel kavramları zamanında öğrenmiş olmalıydı. Aksi halde bu sözcükler giderek kelime kadrosunda kabarık bir bölüm oluşturduğunda dil becerisi ve niteliği zarar görür. Sözcükler tanıdık gelse de duygu ve düşünceleri ifade etmede işlevsiz kalır.

Diyalog, sentez, soyut, sempati, şema, mantık, kent, toplum, kamu… Bunlar hem ders kitaplarında geçer hem de öğretmenler yeri geldikçe kullanır. Ancak bu sözcükler öğrencilerin zihninde bir çağrışım oluşturmuyorsa, buna bir tür ‘sözcük obezitesi’ de denebilir. Çünkü zaten zayıf olan kelime haznesinin önemli bir kısmı yağ tutarak boş bir sözcük yığınına dönüşür.

Örneğin 9. sınıf konularında ‘sentez’ sözcüğü geçer, üzerinde durulur, ödevlerde de yer alır. Fakat öğrenci derse dikkat etmez ya da anlatılanı zihnen takip etmezse sözcük zihinde kalır ama içeriği yerleşmez. Kavramlar kulaktan dolma bilgilerle öğrenilmez; zihinsel çaba ister, bağlam içinde kavranır. Anlaşılamayan kavram öğretmene sorulabilir, üzerinde düşünülebilir, araştırılabilir. Bugün yapay zekâ araçları sayesinde bilgiye erişmek o kadar kolay ki; bunu bile kullanamayan üşengeç bir zihnin gelişmesi mümkün olabilir mi? Bedenin ruhu neyse sözcüklerin anlamı da odur. Anlamı içselleştirilemeyen her kavram, zamanla sadece bir ‘ad’, adeta ruhu çekilen bir ceset haline gelir.

Bu trajik durum öğrencilerde giderek daha da belirginleşiyor. Bunun birçok nedeni sıralanabilir: Öğrencilerin okumaya uzak durmaları, sözlük çalışması yapmamaları, ders kitaplarındaki kavramlara ilgisiz kalmaları, dilin güzel konuşulduğu ortamlarda yeterince bulunmamaları gibi… Sahici bir dil bilinci geliştirmeden sadece öğretmeni ve dersi anlamak değil, aynı zamanda sosyopsikolojik sorunların üstesinden gelmek de zorlaşır. Gençler kolaycılığa kaçarak sloganlarla daha keskin bir dini ve milli kimliği öne çıkarmaya başlar.

Gençlerde kitap, dergi, gazete okumaya karşı neredeyse refleks haline gelen bir direnç var. Bu da ruh ve düşünce dünyalarını kastıkça kasıyor. Sonuç, kısır sözcük dağarcığı ile bir türlü gelişemeyen soyut düşünme becerisi. Dil gelişimini olumsuz etkileyen faktörlere dikkat eksikliği, gayesizlik, dijital bağımlılık ve geniş anlamda sanatsal etkinliklere katılmama da dahil edilebilir.

Kavram ve sözcüklerle düşünebildiğimize göre sözcük dağarcığı ne kadar zenginse, tahayyül, tasavvur ve muhakeme gücü de o kadar gelişir. Hatta kişinin dünyaya bakışı bile bundan etkilenir.

Peki görüntüdeki kelime kadrosu aktif bir hazneye nasıl dönüşebilir? Öncelikle ders kitaplarında geçen kavramlar üzerine daha fazla düşünerek ve bunları bağlamlarıyla birlikte öğrenerek… Sözlük çalışmasını alışkanlık haline getirerek… Çünkü okumadan öğrenilen dil, gündelik konuşma düzeyini aşamaz. Diasporadaki çocuklar için bu durum daha da önemlidir; nitekim sözcüklerin zihne yerleşmesi, anlamlarının pekişmesi ve farklı bağlamlarda kullanılmalarının görülmesi yalnızca kitapla mümkün. Ekranlarda konuşulan binlerce kelime gelip geçer; üzerine düşünme fırsatı bile bulunmaz. Oysa kitapta sözcüklerin altını çizer, tekrar okur, anlamını araştırırız. Faydalı kitabın kokusu sadece dile değil, ruha da şifadır.

Elbette her öğrenci belli ölçüde bazı sözcüklerin anlamlarını aklında tutamayabilir. Bu normaldir. Önemli olan, bilinmesi gereken kavramların içeriğinin unutularak çoğalmasına engel olmaya çalışmaktır. Bu yazı ampirik bir araştırmaya değil, uzun yıllara dayanan gözlemlerime dayanıyor. Ancak gözlemlerimi alanında uzman kişilerin de teyit ettiğini belirteyim. Umarım konu daha derinlemesine araştırılır ve dijital medyanın tahrip edici gölgesinde yeni bir dil bilinciyle sahici sözcük dağarcıkları gelişir.

Muhammet Mertek

Letzte Aktualisierung: 18. November 2025
Zur Werkzeugleiste springen