Köşe Yazıları

Anadilim dilim dilim

Şimdiye kadar anadil üzerinde çok durduk. Galiba daha uzun yıllar önemini anlatmakla geçecek.

Yaklaşık 15 yıl önce Türkçe Dersi müfredatı tarih ve coğrafya konularından arındırılmış, sadece dil dersi haline getirilmişti. Aynı zamanda yüzlerce Türkçe dersinin yerine din dersleri ikame edilmeye başlanmıştı. O zamanlar anadilimize sahip çıkma adına „Türkçe’ye elveda“ bağlamında birkaç yazı yayınlamıştım.

Malûm dil dinamik bir sistem. Kullanılmayınca hayatiyetini kaybeder. Kendinden uzaklaşanlar için de ab-ı hayat olmayı terkeder. Diasporadaki Türk toplumu anadilini yeterince sahiplenmediği sürece „Türkçe’ye elveda“ diyebiliriz. Hele hele yeni kuşaklara taşıyamadığı sürece de…

Heidelberg Göç Araştırmaları ve Kültürleraşırı Pedagoji Merkezi (Hei-Mat), yaptığı bir araştırmayla tam da bu olumsuz gelişmeyi gözler önüne seriyor. Araştırma, 2013/2014 öğretim yılında Baden-Württemberg eyaletinin Baden bölgesinde Türkçe ve Türk Kültürü Dersi’ne katılan öğrencilerin dil kullanma alışkanlıklarını ortaya koyuyor. Her ne kadar Almanya’nın bir eyaletinde yapılsa da bütün Avrupa diasporasında yaşayan Türklerin anadillerini kullanma alışkanlıkları açısından üç aşağı beş yukarı aynı özellikleri taşıyor.

Mesela Türk öğrencilerin yüzde 57,9’u evde Almanca ve Türkçeyi birlikte konuşuyor. Yüzde 27,8’i evde Türkçe iletişim kurarken, yüzde 7,9’u Almancayı tercih ediyor. Öğrencilerin yüzde 83,5’i büyükanne veya büyükbabalarıyla Türkçe konuşuyor. Her ne kadar büyükanne ve büyükbabaları Türkçe konuşmayı tercih etse de torunlarının yüzde beşi onlarla sadece Almanca konuşuyor.

Araştırmada en dikkat çekici nokta öğrencilerin yüzde 51,5’nin kardeşleriyle sadece Almanca konuşması. Her iki dili kullanan öğrenci oranı ise yüzde 22,6. Kardeşlerin sadece yüzde 16,1’nin kendi aralarında Türkçe konuşması, Türk öğrencilerin sadece yüzde 3,9’unun okulda Türkçe konuşması bu dilin geleceğiyle ilgili bize bir ipucu veriyor. Şu tespit de nesiller arası dil uçurumunu net şekilde özetliyor: Birinci neslin yüzde 72,8’i Türkçesine güvenirken, üçüncü nesilde Almancasına güvenenlerin oranı yüzde 85,4. Okul formlarına göre de Türkçe kullanımı değişiyor. Gymnasium gibi eğitim düzeyi ileri olan okullardaki Türk öğrenciler (yüzde 19) diğerlerine göre daha az Türkçe konuşuyor.

Demek ki anadilini geliştirmenin en önemli zemini aile ve okul… Aile ve okulda ise tablo böyle.

Bu durumun dilin kendisinden çok, diasporada yaşayan Türklerin kimlik ve kültür değerlerine olumsuz yansıyacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Geniş bir coğrafyada yaklaşık 160 milyon insan tarafından konuşulan Türkçemizin köklü ve zengin bir dil olarak daha da gelişeceğinden eminim. Ancak en önemli kültür taşıyıcı olan dilden mahrum kalanlar kendi kültür değerlerinden birçok şeyi kaybedeceği muhakkak.

Dünyanın en güzel dillerinden Türkçeyi çocuklarımız artık „anadil“ değil, bir „yabancı dil“ olarak öğrenebilecek. Oysa anadil ile yabancı dil çok farklı. Eğer Türk toplumu kendi anadiline sahip çıkmaz, hem aile içinde hem de okullarda takibini yapmazsa yeni nesillerin daha yoğun bir kimlik ve kültür çatışmasına sürüklenecek bir akıbeti bekleyebiliriz.

Velhasıl anadil, birinci dil konumundaki yabancı dil gibi değil. Anadil, anne sütü kadar besleyici ve diriltici bir iksir. Diasporada anadilimiz hem nesiller arasında hem de hem de mevcut toplumda dilim dilim olursa vebaline ve sonuçlarına hep birlikte katlanmak zorunda kalırız. Öyleyse güzel Türkçemizde okumayı ve konuşmayı sevdirmek, okullarda ise dilimizi yaygınlaştırmaktan başka çaremiz yok.

Romanyalı filozof Emile Cioran’ın dediği gibi „Biz bir ülkede değil, bir dilde yaşıyoruz.“ Çocuklarınızın hangi dilde yaşamasını istersiniz, siz karar verin?

Letzte Aktualisierung: 25. Januar 2017
Zur Werkzeugleiste springen