Makaleler

Eleştirel düşünme nedir, ne işe yarar?

Yaşadığımız ülkede, toplumda ya da etrafımızda cereyan eden birçok olaya kayıtsız kalmak istesek de bazen kendimizi ummadığımız gelişmelerin içinde buluruz. Gördüklerimize, duyduklarımıza istemsiz de olsa tepki verme ihtiyacı hissederiz. Gözlemleriniz, sorgulayarak yaptığınız analitik okumalar sizi haklı çıkarıyorsa susar mısınız mesela? Yanılgılarınızı keşfettikçe, “Eyvallah!” der, sineye mi çekersiniz? Aksi halde insan kendisiyle çelişmez, vicdani bir sorumsuzluk içine girmez mi? İşte tam da burasıdır eleştirel düşünmenin haklı zemini.

Bir toplum düşünün ki oportünizm, Makyavelizm, hakikat tekelciliği, şahıs kültü, her şeyin çözümünü ya da bütün felaketlerin sebebini dinde arayan toptancı yaklaşımlar, çıkar ve güç mücadelesi için dini istismar etmeler, ırkçılığın her türlüsü cirit atıyor. Farklı mahallelere ait internet platformlarına bir göz atın çer çöpten geçilmiyor! Genç kuşakların daha sağlıklı bir kişilik edinmesi adına yanlış/çarpık fikirler tartışılmayacak mı?

Bilindiği gibi eleştiri ve düşünme üzerine yazılan kütüphaneler dolusu eser var. Eleştirel düşünmenin tarihi kökeni, sorgulama metodunun sahibi Sokrates’e kadar uzanır. Antik Yunan’dan beri birçok filozof ve bilim insanı iş olsun diye bu konuya kafa yormamıştır herhalde.

Eleştirel düşünme ve tartışma kültürü hem kişinin hem de toplumun gelişmesi adına en önemli değerlerden sayılır. Kişiliğin de olgunluk düzeyini gösterir. En basit ifadesiyle; bir çıkarımda bulunabilmek için bilgi toplayıp analiz etme yeteneğidir eleştirel düşünme. Bu nedenle eleştirmek, -genellikle yanlış anlaşıldığı gibi- hata bulmaya çalışmak değildir.

Doğan Cüceloğlu eleştirel düşünmeyi -hem de fevkalade güzel ve anlaşılır biçimde- şöyle tanımlar: “Kendi düşünce süreçlerimizin bilincinde olarak, başkalarının düşünce süreçlerini göz önünde tutarak, öğrendiklerimizi uygulayarak kendimizi ve çevremizde yer alan olayları anlayabilmeyi amaç edinen aktif ve organize zihinsel süreç.”

Cüceloğlu, bu sürecin beş boyuttan ibaret bir bütün olduğunun altını çizer: 1) Eleştirel düşünme aktiftir. Aktif olarak düşünen bireyler üç özelliğiyle öne çıkar: Kendini etkileyen olayların dışında seyirci olarak kalmaz, tüm çabası ile olaylara yön vermeye çalışır. Harekete geçmek için başkasından bir emir ya da uyarıcı beklemez, kendinden aktif duruma geçer. Sorunla uğraşmaktan kolayca vazgeçmez, çözmeye karar verdiği sorunu sonuç alana kadar takip eder. 2) Eleştirel düşünme bağımsızdır. Birey bağımsız olabilmesi için gelişmiş insan paradigmasına sahip olması gerekir. 3) Eleştirel düşünme yeni fikirlere açıktır. Eleştirel düşünen kişi hemen reddetmek yerine farklı düşünceleri özenle dinler. Böylece düşüncelerini zenginleştirir, daha boyutlu hale getirir. 4) Eleştirel düşünme, fikirleri destekleyen nedenleri ve kanıtları sürekli göz önünde tutar. 5) Eleştirel düşünme, fikirlerin organizasyonuna önem verir; yani neyin sebep-sonuç olduğunu, temel ve destekleyici fikirleri ayırt etmesini bilir. 

Peki eleştirel veya nitelikli düşünme ne işe yarar? En azından olay ve olguları iyi ve kötü yanlarıyla doğru değerlendirmede, problem çözmede aktif rol oynar. Bir eksikliğe dikkat çekerek, daha iyisini teklif ederek hakikat arayışında doğruyu yakalama adına yardımcı olur. Bir başka ifadeyle, sorgulayarak anlamaya çalışmaktır eleştiri. Nitekim birey, ne yapacağına ve neye inanacağına kendisi karar verecekse, hatta verdiği kararın sorumluluğunu üstlenecekse bilinçli yargılarda bulunması gerekir ki bu ancak eleştirel düşünmeyle gerçekleşebilir. Özgür ve özerk düşünemeyenler olaylara zaten eleştirel bakamazlar. Son tahlilde eleştiri bir düşünce biçimidir.

Muhafazakâr mahallede eleştiri, neredeyse “fitne” çıkarmakla eşdeğerdir. Fitne de “adam öldürmekten daha kötü” olarak nitelendiğine göre çık çıkabilirsen işin içinden. Eleştiriye yabancı, tenkidi tehdit gören bir kültür ortamından kopmak zordur. Buradan çıkarak belli ölçüde ‘aydınlanma’ veya entelektüel bir uyanış yaşayanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Eleştiride bulunan kişi, anında fitne çıkarmakla suçlanır, susturulmaya çalışılır ve ötekileştirilir. Düşünmeyi, akıl yürütmeyi ve sorgulamayı; fikir ve inancı tehdit eden, onları bozmak/değiştirmek için yapılan eylem olarak görmek nasıl bir akıl tutulmasıdır! Sonra? Makul düşüncelerin önüne ket vurulan, eleştiriye kapalı, tutucu bir mahallede insan kendini ne kadar mutlu hissedebilir? Bu psikolojik kopuş, aynı zamanda yeni bir başlangıcı tetikler.

Eleştirel düşünme bağlamında dile getirilen ve konuyu özetleyen şu anekdot oldukça manidar: “Köln’ü dolaştıktan sonra bir gezi yazısı yazsam oranın parklarını, güzelliklerini, müzelerini, bisiklet yollarını vs anlatırım. Fakat bir köprü kenarında idrar kokusu yayıldığına şahit olsam da bunu o yazıda kullanmam. Ama siz yazabilirsiniz!” Yani eleştiriyi idrara benzeterek pis/kötü bir şey olduğunu ima ettiğinin farkında bile değildir belki bu sözlerin sahibi. Oysa tarihi ve sosyal konularda eleştiriye tabi tutulacak konular ayyuka çıkmışken, eleştirel düşünmeye biçilen kaftan oldukça defolu, özeleştiri falan ise hak getire! Bu kafa yapısıyla kendi mahallesinin gerçekliklerini aşarak evrensel boyutta fikirler geliştirilebilir mi? Sanmam!

Eleştirel düşünmenin önündeki engeller

Eleştiriye ve sorgulamaya kapalı olmanın, konfor alanından dışarı çıkmaktan bu kadar korkmanın birçok sebebi olabilir.

Şöyle sıralanabilir: Örneğin kutsallık atfedilen bir şey, eleştirildiğinde bazı insanlar kendine saldırı gibi algılayıp hemen tepki gösterebilir. Eleştiri, kişinin canını acıtıyorsa görmezden gelebilir. Çocukluğunda/gençliğinde öğrendiği ön kabulleri veya sosyal bir grup içindeki telkinleri mutlak doğru zannettiğinden zihnindeki duvarların yıkılmasını tehlikeli görebilir. Yine çocukluğunda yaşadığı travmalar etkisiyle de eleştirilere kendini kapatabilir. Mesela, çocukluğunda dindar olduğu için ailesi haksız yere cezalandırılan birisi, jakobenlerin dindarlara haklı-haksız her eleştirisine direnç gösterir. Jakoben bir çevrede sosyalizasyonunu geçirmişse karşı taraftan gelen eleştiriyi hemen reddedebilir. Eleştiride bulunan kişilerin yanlış yerde durduğu varsayımı etkili olabilir. Bir inancı/düşünceyi kayıtsız şartsız kabul edenler, eleştiri karşısında itibarlarını ve konumlarını kaybetme korkusuyla tepki verebilirler.

Ayrıca muhafazakâr mahallede birçok kişinin genellikle güvendikleri yerlerden aktarılan bilgilerle yetinerek hayatlarına devam ettikleri de bir gerçek. Kendilerini yetersiz görmeyi içlerine sindirmeleri bir yana, kendi düşüncelerini geliştirmek için de herhangi bir zahmete girmezler. Bunun sebebi, yüzyıllardır süregelen nakilci bir anlayışta, dinin özündeki heteronomik (dışarıdan belirleyici) yaklaşımda aranabilir. Burada hem ayet ve hadislerin klasik yorumlarının hem de arkasından gidilen kişilerin düşüncelerininin mutlak doğru olarak ön kabulü önemli rol oynayabilir. Özellikle şahıs kültünün baskın olduğu, dindar topluluklarda kutsal kaynaklardan ve imam/lider konumundaki kişilerden aktarılan bilgiyle yetinme ve sorgulamadan kabul etme daha yaygındır. Bu tutum ile farklı kaynaklardan bilgiye ulaşıp onları bizzat analiz/sentez yaparak doğru bilgiyi seçebilme becerisi arasında uçurumlar var. Birincisinde başkasının belirlediği ve sorgulamadan, mutlak doğru ön kabulüyle alınan bir düşünce; ikincisinde ise kendi gayreti ve eleştirel düşünmeyle elde edilerek özümsenen, içselleşen bir düşünce söz konusudur.

Hele hele dini cemaat/tarikat yapılarında (ve ideolojik hareketlerde) genellikle alternatif görüşlerden pek haz alınmaz. Tek doğruyu kendilerinin öğrettiklerine inanılır. Oysa eleştirel düşünmeyle ortaya çıkan birçok görüş, ufuk açıcı özellikler taşır. Ama hoşlarına gitmeyen veya işlerine gelmeyen görüşler bazı dini hassasiyetlerle geçiştirilir. Daha çok kalıp ve şablon yargılarla dolu düşünce dünyaları yeni kuşaklara aktarılmaya devam edilir. Gençlerin eleştirel düşünmeyle inançlarından ya da o topluluktan uzaklaşmaya başlayacağından korkulur. Korku burada karşılıklıdır. O kişi de topluluktan uzaklaştırılma korkusunu ve yalnızlaş(tırıl)ma duygusunun travmalarını yaşayabilir.

Uzmanlar, eleştirel düşünmeyi engelleyen faktörleri aileden, eğitimcilerden, psiko-sosyal durumlardan kaynaklanan farklı başlıklar altında inceler. Örnek olarak:

  • Ailede çocukların yerine karar vermek, onları katı bir tutumla yetiştirerek psikolojik baskı altında büyütmek, onlara toplumda eleştirel düşünen kişilerin istenmediği yargısını aşılayarak çocukları düşünmeme psikolojisine sürüklemek.
  • İnancı doğrulayıp destekleyen verileri öne çıkarıp aykırı olanları göz ardı etmek.
  • Düşüncelerini kanıtlanmış gerçekler olarak ifade etmek ve farklı imalarla anlamı saklamaya çalışmak.
  • Ortaya atılan iddiayı araştırma yerine iddia edeni eleştirmek.
  • Olaylar karşısında meydana gelen duygusal etkiyle mantıklı düşünmeyi engellemek, tartışmalı bir konuda saygı ve sevgi duyulan kişilerin görüşleriyle iddiayı desteklemeye çalışmak.
  • Sağlık, mutluluk ve güç vaat eden karizmatik, prestij sahibi insanların fikirlerini sorgulamadan ve emin biçimde kabul etmek.

Bütün bu sebep ve engellere rağmen eleştirel/nitelikli düşünmeden vazgeçilebilir mi? Asla! Vicdani sorumluluğumuzu göz ardı edip gördüklerimize ve tecrübelerimize duyarsız kalamayız. Hele hele gözlemlerimiz ve sorgulayarak yaptığımız analitik okumalar bizi haklı çıkarıyorsa niçin susalım ki? Yanılgıları keşfettikçe “Eyvallah!” deyip sineye çekenlerin stratejik olarak evrensel değerleri dillendirmeleri ise tam bir paradoks! Çözüm mü? Her şeye rağmen eleştirel düşünmenin hakkını vermek!

Muhammet Mertek

Letzte Aktualisierung: 19. April 2024
Zur Werkzeugleiste springen