Makaleler

Gurbetteki Türk Çocukları

“Almanya’daki Türk Çocuklarında, Paradoksal Bir Gelişmenin Sinyalleri”

40 yıl önce Türkler işçi olarak Almanya’ya göç ettiler. II. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya’nın yeniden inşası için büyük bir iş gücüne ihtiyacı vardı. Almanlar ilk gelen işçileri çiçeklerle karşılayıp bağırlarına bastılar. Tabii olarak, bu işçilerin Alman toplumuna uyum sağlamada birtakım problemleri oldu… Geçen bu 40 yıllık süre içinde ne değişti? Çok şey. “Birinci nesil” denilen ilk gelen işçiler şimdi emekli oluyor. ‘İkinci nesil’ çalışıyor. ‘Üçüncü nesil’ ise okula gidiyor ve problemlerimizin odak noktasını da bu kesim oluşturuyor.

Almanya’da şu anda yaklaşık 2.5 milyon Türk yaşıyor ve bu topluluğun büyüme hızı binde 21 (Almanların ise, binde eksi bir). Yalnız 0–10 yaş arası Türk çocuklarının Ekim 1996 itibarıyla sayısı 340 bin. Orta öğretimde halen 500 binden fazla Türk öğrenci olup, yaklaşık 21 bin Türk de Alman üniversitelerinde okuyor. Dolayısıyla Almanya’da doğup büyüyen Türk öğrencilerin eğitim problemlerinin gelecekte çok daha büyük boyutlarda olacağı aşikâr. Yalnız bu problemler dil ve entegrasyon alanlarından çok Alman toplumu tarafından kabullenilme ve dışlanma problemleri şeklinde kendini gösteriyor. Gözlemlerimize göre gittikçe daha çok Türk öğrenci, Alman okullarında kendini güvensiz ve dışlanmış hissediyor.

Kendi kültürünü, dinini, dilini ve tarihini yeterince tanımamanın yol açtığı kimlik problemine bu dışlanma hissi de eklenince, Türk çocuklarında kendine has bir paradoks olarak sathi ve kuru bir milliyetçilik şuuru oluşmaktadır. Pek çok faktörün rol oynadığı bu paradoksun oluşumunda, acaba Alman çocuk ve öğretmenlerinin hiç katkısı yok mu? Kültürel ve dini farklılıklar açık yüreklilikle, ilgiyle ve hoşgörüyle yeterince dikkate alınmadığından olsa gerek, Türk çocuklarında zamanla aşırı duyarlılık ve ‘Alman karşıtı’ bir tutumun ortaya çıktığı gözleniyor. Eğer önlem alınmazsa, gelecekte bu gelişme içtimai barışa ve birlikte yaşamaya da darbe vurabilir. Evvela şunu tespit etmek gerekir ki, Türk çocukları Almanya’da doğup büyüdükleri için, kendilerini artık ‘misafir’ veya ‘yabancı’ değil, ‘yerli’ gibi hissediyor. Bu gerçeği Alman dostlarımızın görmesi gerekir. Eğer okullarda farklı kültür, din ve anlayışlara saygı duyma, diyalog ve hoşgörünün önemi gündeme getirilir ve derslerde sıkça işlenirse, Alman öğrenciler yabancılarla daha iyi münasebetler kurabilir, Türk öğrencilerin duygu ve düşüncelerini daha iyi algılayabilirler.

Tabii bunun karşılıklı olması gerekir. Türk öğrenciler de Almanlara karşı olan hal ve hareketlerini gözden geçirerek, kaba ve yakışıksız davranışlardan vazgeçip Türk kültür ve geleneklerine uygun hareket etmelidirler,

Diğer taraftan bir noktayı daha tespit etmekte fayda var: Türk kültürüne göre evvela ev sahibi, misafiri davet ederek ilk adımı atar Misafirperver bir kültürden gelen Türk insanı bu sebeple Alman toplumunun misafirperverliğini yıllardan beri bekledi durdu. Ama nafile. Zira Alman geleneğine göre “misafirler” ilk adımı atmalı ve ilk önce Almanları ev ve müesseselerine davet etmeliydiler. Bu farklı kültürel anlayış, Türk ve Almanlar arasındaki münasebetlere damgasını vuran birçok yanlış anlama ve ön yargıların oluşmasına sebep oldu.

Son zamanlarda Türk çocuklarında görülen paradoksal gelişmede, Alman çocuklarının ve öğretmenlerinin oynadığı role yukarıda değinmiştik. Şimdi de yapmış olduğumuz bir anket sonucunda topladığım, birçok Türk öğrencinin okul içinde karşılaştıkları ve kendilerini rencide eden söz ve davranış biçimlerini içeren bazı kelime ve cümleleri size aktarmak istiyorum:

‘İii, Türkler bana dokundu.’
“Başörtü takarsan yanına gelmem.”
“Eğer Türkçe konuşacaksanız, memleketinize geri dönün!”
‘Türkçe değil, Almanca konuş. Burası Almanya!
‘Buraya niye geldiniz?”
“Türklerin yeri çöplüktür.’
‘Bir Türk’ün çöpünü dışarı atması ne kadar sürer? (9 ay!)”
‘Bir torba Almanca satın al!”
“Sadece Türkler yüzünden maden ocakları kapanıyor Eğer giderseniz, seviniriz.’
“Burada Türkler olmaksızın yaşamak ne kadar güzel olurdu!”
“Ah, Türkleri unut!”
“İhtiyar Türk!”
‘Sakın Türklere güvenip bir işe başlama!’
‘Türkler iş yerlerimizi alıyor”
“Bir bayan öğretmen: Koca inek, defol buradan!’ dedi bana.’
“Herhangi bir yer boyansa veya kirlense, hemen Türkler suçlanıyor’
“Arkadaşlarla aramızda sohbet ediyorduk. Bunun üzerine bir Alman öğrenci: Ben rahatsız oluyorum. Türkçe konuşacaksanız Türkiye ‘ye gidin!’ dedi.’
‘Almanlar suç işliyor; Türkler suçlanıyor’
“Bir veliler toplantısına on dakika geç gelmiştik. Öğretmen bunun üzerine: ‘Bütün Türkler böyle geç gelir, diye bizimle alay etti”
‘Bir Alman öğretmenimiz Alman öğrencilerle konuşurken gülümseyerek iyi bir şekilde konuşuyor, ama bizimle konuşurken hiç gülmüyor”
‘Bazı Alman öğretmenler bize hiç yardımcı olmuyor ve ‘kendiniz düşünün ve bulun” diyor ‘
Bazı Alman kızları ‘kocanı baban mı seçecek? Başörtü takman için seni baban mı zorladı?’ gibi alaycı sorular soruyorlar”
‘Alman öğretmenler Türk öğrencilere daha çok sinirleniyor ve bağırıyorlar’
‘Bazı Alman öğretmenler Alman öğrencilerin sorularına dostça cevap veriyorlar Ama bizim sorumuz üzerine ‘Şimdi açıkladım. Dikkat etseydiniz!’ diye karşılık veriyorlar”
‘Bir kavga olsa hemen biz suçlanıyoruz. “… vb.

Evet, Türk davranışlarla bakan yönleri öğrencilerin bu tür söz ve yüzleşmelerinin kendilerine elbette var. Türk öğrencilerin, hem okul içi hem de dışındaki hayatlarında dikkat çekici davranış bozuklukları sergiledikleri de doğrudur. Fakat bu davranış bozukluklarının aile ve toplumdaki eğitim yetersizliğinin sonucu olduğunu görmek lazım, Dolayısıyla Almanya’da yetişen Türk çocuklarının, iki kültür, dil ve din arasında yaşamasından doğan kimlik buhranlarını, aile içi ve sosyal çevre bağlamındaki sıkıntılarını sadece sonuçları baz alarak izah etmeye kalkışırsak, uzun bir süreç içinde gelişen psikolojik ve sosyolojik problemleri çözemeyiz. Bu sebeple, böylesine karamsar ve trajik sonuca yol açan ana sebeplere bir göz atmak zorundayız:

Evvela Türk ailelerin çoğu, aşağıdaki sebeplerden dolayı çocuklarını iyi ve istenilen bir seviyede eğitecek durumda değil:
a- Türklerin büyük bir kısmının Türkiye’nin kırsal kesimlerinden gelmesi ve iyi bir eğitim almamış olmaları.
b- Anne ve babaların kendi kültür, din ve tarih bilgilerinden yoksun olmaları.
c- Alman toplumunda karşılaştıkları problemleri bertaraf edecek durumda olmamaları. d- Almanca dil problemlerinin olması.
e- Çocuklarına derslerinde yardım edecek durumda olmamaları.
f- Kültürel ve sosyal alanda çocuklarıyla (özellikle geleneksel Türk aile atmosferiyle Alman toplumsal değerlerlerinden ortaya çıkan) nesiller arası çatışmanın olması.
g- Bu çeşit sebeplerden dolayı çocuklarıyla gerektiği kadar ilgilenememeleri.

Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere, aile içinde de Türk çocuklarının şahsiyet gelişiminde bazı problemlerin olduğu bir gerçektir.

Çocuklarda şahsiyet gelişimi ve kimlik probleminin çözümü, kültürün tamamını meydana getiren dil, din ve tarih şuurunu ona vermekle olur. Böyle bir şuurun yeterince oturaklaşmadığı her fert, zaman içinde yaşadığı topluma zarar veren haşarat konumuna gelebilir. Öyleyse Türk veliler eğitime çok önem vermelidir. Bir taraftan çocuklarını eğitim kurumlarına göndererek başarısız olduğu derslerde destek kursları almasını sağlamalı, diğer taraftan da kendi kültürel değerlerini eğitimcilere danışarak sosyal bir çevre içinde gerektiği şekilde vermelidir. Böylece çocukta kendine güven duygusu ve şahsiyet oluşsun ve topluma zarar vermek şöyle dursun, Almanlarla uyum içinde birlikte yaşama seviyesine ulaşsın.

Anne-babaların dikkat etmeleri gereken bir husus da, çocuğun fiziki, ruhi ve sosyal yönden bir bütün olarak ele alınması ve böylece eğitilmesidir. Bu üç sacayağından biri eksik olduğunda, çocukta bazı davranış bozuklukları görülebilmektedir.

İkinci olarak Türk çocuklarının anaokullarında ve ilkokulda ne tipte kötü tecrübeler edindikleri de araştırılmalıdır. Bana göre Türk ve Alman çocukları arasında birlikte yaşamayı tehdit edecek, karşılıklı saygıyı yok edecek, buna karşılık kötü tecrübeleri ve ön yargıları artıracak hallerin temelinde bu ve buna benzer sebepler yatmaktadır. Bundan dolayıdır ki, Türk ve Alman veliler anaokullarından başlayarak orta öğretimde de sıkı bir iş birliğine gitmeli ve çocuklarının birbirleriyle kaynaşması için çeşitli çözümler düşünmelidir.

Üçüncü olarak ise; Türkler ve Almanlar arasında baş gösteren problemler okullarda açıklıkla ve sonuca gidici bir keyfiyette tartışılmalı ve ortak noktalar üzerinde durulmalıdır. Bunda da evvela kendilerini mesul hisseden gönüllü insanlar ilk adımı atmalı ve iyi bir zemin hazırlamalıdır.

Tabii, Türkler ve Almanlar arasında olumlu gelişmeler de yok değil; nitekim birçok Türk ve Alman çocuğu gerçekten gıpta edilecek kadar iyi dostluklar kurabilmekte ve emsallerine örnek teşkil etmektedirler. İnsan olarak hepimiz yaratılış bakımından, aynı kalbi ve vicdani duygularla mücehhez olduğumuza göre, diyalog kurup, karşılıklı sevgi ve saygı içinde geçinmemek için hiçbir sebep yok. Sadece biraz gayret, sabır ve iyi niyetle bütün milletlere örnek olabilecek bir dostluk ve kardeşlik sergileyebiliriz. Haydi, hepimiz bugün sokağa birer temiz sayfa açmış olarak çıkalım ve yeni baştan bir kere daha insanlığı gerçek boyutlarıyla göstermeye başlayalım.

01 Mayıs 1998

Letzte Aktualisierung: 25. Januar 2017
Zur Werkzeugleiste springen