Makaleler

Anlık bir duygu: Korku

“Kork(m)uyor musun?” sorusuna muhatap olmayan var mıdır? Sanmıyorum. Şüphesiz insanın varoluşundan beri taşıdığı en temel duygulardan biridir korku. Gözleri dünyaya açar açmaz başlar, son nefese kadar istisnasız herkese eşlik eder. Yirmi yıldır kriz, savaş ve çatışmalar üzerine haber yaparken kendi hastalıklarıyla da boğuşan bir gazeteciye eşlik ettiği gibi…

Her insan korku üzerine bir şeyler anlatabilir mutlaka. Ancak hayatının önemli bir kısmını korku an(ı)larıyla geçiren sahici bir kişilik, onun çok yönlü niteliğini gerçekçi biçimde bize aktarabilirdi. 1989’dan beri gazeteci, 1999’dan beri de savaş muhabiri olarak çalışan Petra Ramsauer, Korku (Angst) başlıklı kitabında bu duyguyu etraflıca analiz ediyor. Hem de endişe, kaygı gibi nüanslarıyla deneyimlerini oldukça canlı ve çok yönlü işleyerek… 

Küresel korona salgınından dolayı insanlarda güven(lik) duygusunun azaldığını uzmanlar belirtiyor. Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği enerji ve gıda sektöründeki pahalılık ekonomik hayatı sarstı. Böylesi zor zamanlarda korku, toplumları endişeye sevk ettiği kadar dünyayı birbirine yaklaştıran kolektif bir tecrübe olarak da karşımıza çıkıyor.

Sadece kriz zamanlarında değil, çok farklı sebeplerden korku duygusunun yaşandığı biliniyor: Öğrenciler sınavdan, ebeveynler çocuklarının geleceğinden korkar. Emekçiler işlerini kaybetmekten, savaş bölgelerinde yaşayanlar bombalardan ve evlerinin yerle bir edilmesinden, göçmenler uzun kaçış yollarında karşılaşacakları zorluklardan korkar; aşırı sağcılar mülteci ve yabancılardan, birçok insan dijitalleşme, küreselleşme, hastalık ve ölümden korkar… Fakir ülkelerdeki halklar aç kalmaktan, sert şekilde türbülansa giren bir uçaktaki yolcular da düşmekten korkar… Aslında korku, hayat boyu insana eşlik eden sadık bir refakatçidir.

Ramsauer, kendi tecrübelerinden hareketle, bu hissin olumlu ve olumsuz yanlarını anlatırken son derece gerçekçidir: “Korku, bedeni yıldırım hızında harekete geçirdiği için hayat kurtarabilir ama istismar edildiğinde de hayatı yok edebilir. Hastalık oluşturabilir ama aynı zamanda hayatta önemli değişiklikleri de tetikleyebilir.”

Korku sözlük anlamıyla bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında hissedilen bir duygu. Bu duyguyu en fazla popülist politikacılar sömürür. Toplumu bölen ve nefret körükleyen politikalar izleyerek korkuyu kötüye kullanırlar. Yığınları korkuyla yıldırmak kolaydır çünkü. Ya Ahmet Altan gibi yazarları! “Hep korkmayan adamlar olsun istiyorsunuz, e sen de korkma. Neden korkuyorsun? Girdim yattım çıktım, bir daha girerim. Silivri soğuk değil, o kadar korkulacak bir yer de değil.” diye haykırıyor bir söyleşide. Kendi özgür düşüncelerini kamuoyu ile paylaşamayan kimi akademisyen ve gazeteciler de mahalle baskısından korkarak sadece Altan’ın bu cesaretini överek yetinirler!

Korku, aşağılık duygusu ile başarı arasında çarpıcı bir rol de oynar: “Günlük hayatta başarısızlık endişesi olarak ortaya çıkan sindirilmemiş ve ötelenmiş korkular kalıcı strese neden olabilir. (…) İnsanlar aşağılık duygusunu telafi etme adına başarılı olmak için yoğun bir çaba/çalışma içine girdiklerinde, bu onları hasta edebilir. Aynen bir makine gibi. Yakıtı kirlendiğinde en yüksek performansı göstermesi mümkündür, ancak bir zaman sonra bozulur.” Korku, sağlıklı bir ümit ve özgüvenle birleştiğinde başarısızlık, kaybetme gibi olumsuzluklardan kaçınmak adına insanı başarıya da götürebilen en önemli motivasyon kaynaklarından biri haline gelir.

Yazara göre korku, illa harici bir etki tarafından tetiklenmez. Potansiyel bir tehlike karşısında aynı tepki de verilmez. Bu sebepledir ki günlük hayatta yaşanan birçok korku türü farklı sözcüklerle ifade edilir: Korku (Üst kavram olarak anlık veya algılanan bir duygu). Endişe (Olumsuzluk içeren ihtimallere karşı süreklilik arz eden, düşük dozlu bir korku durumu). Terör. Panik. Ürperme. Dehşet. Ürkeklik. Telaş. Kaygı.

Sigmund Freud’a göre olayın kendisi değil, daha çok ‘beklenti’ korkuya sebep olur. Yani korku tepkisinde belirleyici unsur, tehlikeli durum karşısında belirsizliğin neden olduğu çaresizlik hissidir. “Acı, bir kayba verilen gerçek tepkidir, korku bu kaybın getireceği tehlikeye yöneliktir.” Freud, bu duyguyu “ruhun düğüm noktası” olarak tanımlar. “Hayatlarında önemli şeylerden kaçınanlar, önemli tecrübelerden ve önemli kararlardan kaçanlar, bunun bedelini öderler. Ve bu bedele korku denir.”

Korku ve kaygı arasındaki ince fark buz üzerinde yaşanan tehlikeli bir durumla açıklanabilir: “Bir anda sayısız kararlar alınır. Tüm organizma milisaniyeler içinde aktif hale gelir. Bu kaygıdır (Furcht). Korku (Angst) esasen tehlike (algısıyla) hakkında düşünürken ortaya çıkar.”

Hangi durumlarda korku oluşur ve beden bunlara nasıl tepki verir? Savaşta korkunun nasıl bir silah olarak kullanıldığı ve buna maruz kalanlarda ne tür travmalara yol açtığı örneklerle anlatılıyor kitapta. Kriz tecrübesi artık herhangi bir sınır tanımadığı için korona salgınının kontrol kaybı korkusunu nasıl tetiklediği ve dünyamızı değiştirdiği gibi konulara da yer veriliyor.

Nesiller boyu aktarılarak gelen kolektif sosyal kaygı kavramı da ilginç. Almanya veya Avusturya toplumlarını daha iyi anlama adına önemli bir bakış açısı. Genel anksiyete bozukluğu “Duygusal olarak miras aldığımız bir hastalıktır” tespitini yapıyor Viyanalı psikolog Ulrike Rams. Bugünün yetişkinleri, çocukluklarında savaş travması içinde yetişen ebeveynler tarafından büyütüldü. Savaşı yaşayan bu ebeveynler çocuklarını ihmal etme zorunda kaldılar. Duyguları da erozyona uğradı. Sonrasında bu yaralı duygular kuşaktan kuşağa aktarıldı. Yer yer onların da ruhlarında derin izler bıraktı. Çünkü temel korkuları, kendilerini sevilecek değerde görememeleri ve ihtiyaçları olan sevgiyi elde edememeleriydi. Yani “Bizi en fazla korkutan şey ölüm ve bizden esirgenen sevgidir.” sözü savaşlarda yaşanan ölüm korkusu ve çeşitli travmaların bir nevi özetidir.

Burada en önemli soru(n) korkunun kendisinden çok, korkuyla nasıl baş edebileceğimizde gizli. Nitekim korku, onunla başa çıkma yöntemlerimize göre hayatımızı felç edebilirken, bazı gerekli değişimleri yerine getirmede de önemli bir itici güç olabilmektedir. Petra Ramsauer, kişisel tecrübelerinden hareketle bu konular üzerine rasyonel cevaplar bulmaya çalışıyor. Deneme türünde kaleme alınan ve bir solukta okunabilecek kitapçığın izin verdiği ölçüde…

Muhammet Mertek

Letzte Aktualisierung: 4. April 2024
Zur Werkzeugleiste springen